Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, no.13, pp.131-173, 2018 (Peer-Reviewed Journal)
Hz. Peygamber’in (a.s.) risaleti müddetince mücadelesini verdiği daveti, nihayetinde ilahî
murada uygun bir toplumun teşekkülüyle sonuçlanmıştır. Ne var ki barış ve kardeşliğe dayalı bu
müesses yapı, daha ilk halife zamanında ridde olaylarıyla örselenmek istenmiş ve sonraki halifeler
döneminde nice Müslümanın öldürülmesine sebep olan isyan ve savaşlar neticesinde parçalanmıştır.
Süreç içerisinde farklı söylemlerle toplumun ana gövdesinden ayrılan her bir fırka, meşruiyetini
ispatlamak amacıyla kendi ve ötekisini tanımlama gayreti içerisine girmiştir. Kuşkusuz bu amaca
hizmet etmesi açısından toplum nezdinde müstesna yeri olan Kur’ân, hemen bütün fırkaların
başvurduğu bir meşruiyet kaynağı olmuştur. Bu çerçevede herbir fırka, Kur’ân’ı kendi söylemini
destekleyen ve onaylayan bir içeriğe sahip göstermeye çalışmışır. Kendi söylemlerini Kur’ân’a
söylettirebilmek için başvurdukları ayetler ise, genellikle mübhem ifadeler içeren ayetler olmuştur.
Dolayısıyla mübhemât, fırkaların söylemlerini ayetlerin mefhumuna idhal edebilecekleri en uygun
ve münbit bir alan olarak görülmüştür. Bunun için yapılması gereken ise, ayetleri tealluk ettiği
bağlamından kopartarak atomize etmek ve sonra da bağlamından bağımsızlaşan lafızdaki mübhem
ifadeleri kendi tarih ve söylemleriyle buluşturmaktan ibaretti. Böylece Kur’ân, kendisinden tahsil
edilmek istenen her düşünce ve iddiayı yorumcusuna sunan tasdik makamı haline getirilmiştir