Ayasofya, no.31, pp.19-21, 2023 (Non Peer-Reviewed Journal)
Mehmed Âkif’in Osmanlı mimarisinin abidevi mekânlarıyla sürekli olarak kesişen sıradışı bir biyografisi olduğu ortadadır. 1 Onun popüler kültürde çoğu kez bir ‘cami şairi’ olarak anılması bu sebeple doğaldır, ancak bu unvanın dayanağının genelde yalnız menkıbevîleştirilmiş bir hayat öyküsü olarak sınırlandırılması, kuşkusuz şairin cami ve diğer mimari abidelerle olan entelektüel irtibatının anlaşılmasını istemsizce de olsa gölgeleyebilmektedir. Onun hayatının mezkûr mimari yapılarla kesişimi, mekânda bulduğu yahut ona yüklediği anlamla ilişkilidir. Âkif’in entelektüel serüveninin bir parçası olan bu mekânda anlam arayışı, arkasında Osmanlı mimarisinin estetik ve işlevsel veçhelerine dönük tarihsel ve toplumsal bir analizler yekûnu barındırır. Bu durumun izlerini, Safahat’indeki metinleri inceleyerek sürmek mümkündür. Zira Safahat’teki kimi mısralar bize hem Osmanlı mimarisinin tarihi abidelerine hem de Âkif’in yaşadığı günün mimari yapılarına dair görüşler ve tartışmalar sunar.