in: Alevism among Turks from Shia to Kızılbas, Mustafa Sürmeli,Yasin İpek, Editor, Bizim Kitaplar, İstanbul, pp.17-195, 2010
We come across many works written about "Alevism", which is wide and complicated in terms of its scope. However, a separate Alevism is mentioned in almost every book for this formation, which is passed down from generation to generation through oral culture rather than a written culture. As a result of this differentiation, very different perceptions of "Alevi and Alevism" have been formed in the minds of people who belong to both Alevi and Sunni beliefs. In that case, what needs to be done is to examine and convey the stages of Alevism from its arrival on the stage of history to the present day, regardless of this or that belief.
Hz. The grouping that started among Muslim Arabs due to the issue of Ali's caliphate became clear with the events after the Hakem Incident and the Shiite groups, which are seen as the foundation of Alevism, took the stage of history in this period. The Shia, which did not find many supporters in the Arab geography, quickly spread among non-Arab Muslims who reacted to the pressure and cruelty imposed by the Umayyads. In this acceptance, it was very effective that Shia emphasized the hostility of Umayyad and the love of the Ehl-i Beyt. During this period, Turks who met Islam also approached Shia due to their reaction to the Umayyads.
In the 10th century, Islam, which was accepted by the majority of Turkish tribes, started to change the lifestyles of these societies gradually. Especially the Turkish tribes who migrated from Central Asia to Anatolia were trying to adapt to both their new homeland and their new beliefs. In this adaptation process, the teachings and discourses of some sect dervishes from Khorasan were particularly effective.
Especially with Shah Ismail, the influence of the Safavids on the semi-nomadic Turkmen groups in Anatolia increased significantly. The effect of the Safavid caliphs, who were sent to the Turkmen communities in Anatolia, which were exhausted by the addition of some social and economic problems, to the discomfort caused by the inability to fully pass to settled life, is great.
As a result of the teachings of the Khorasan saints and the propaganda of the Safavid caliphs, the semi-nomadic Turkmens in Anatolia, who had trouble understanding and applying the inscription of Islam given in madrasahs, combined Islam with their old beliefs, and a new understanding of Islam bearing the traces of the Safavid Shia as an alternative to common Sunni Islam. they revealed. This new understanding, spreading rapidly in Anatolia, disturbed the Ottoman administration due to the Safavid traces it carried and some measures were taken against them. Many fatwas were published stating that they were infidels and that their properties and lives were halal in order to cut off the relationship of this group, which was called Kızılbaş by the Ottoman administration, with the Safavids and prevent it from spreading in the country. This policy has been effective until today. For this reason, Alevis are still uncomfortable and anxious to use the name Kızılbaş.
The establishment of the Republic of Turkey who are fighting shoulder to shoulder in stage and Sunni and Alevi communities after thrown from past political reasons and political divisions seeds, unfortunately, still continues to bear fruit. Sometimes unwanted events may occur due to the deliberate discourse and actions of the circles that want to confuse the society, sometimes because of ignorance. However, it is a natural consequence of life that these people, who basically accept the same principles of belief, believe in the same sacred, come from the same root, have differences in practice. Our main purpose in doing this study is to help Alevi and Sunni circles understand the issue more clearly. Although there are many sources on the subject, we will try not to comment on this book as much as we can in order to prevent information pollution. We think that it is best to leave the decision to the reader after presenting all the relevant data.
Kapsamı itibarıyla geniş ve bir o
kadar da karmaşık bir hal alan “Alevilik” ile ilgili günümüze kadar yazılmış
birçok esere rastlamaktayız. Fakat yazılı bir kültürden ziyade sözlü kültür
aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılan bu oluşum için neredeyse her kitapta
ayrı bir Alevilikten bahsedilmektedir. Bu farklılaşmanın sonucu olarak gerek
Alevi gerekse Sünni inanışa mensup insanların kafasında çok farklı “Alevi ve
Alevilik” algıları oluşmuştur. O halde yapılması gereken Aleviliğin şu ya da bu
inanışa bağlı kalmadan, tarih sahnesine çıkışından günümüze kadarki evrelerini
incelemek ve aktarmaktır.
Hz. Ali’nin hilafeti meselesinden
dolayı Müslüman Araplar arasında başlayan gruplaşma, Hakem Olayı sonrasında
yaşananlarla iyice netleşmiş ve Aleviliğin temeli olarak görülen Şii gruplar bu
dönemde tarih sahnesine çıkmışlardır. Arap coğrafyasında çok fazla taraftar bulamayan
Şia, Emevilerin uyguladığı baskı ve zulümlere tepki gösteren Arap olmayan
Müslümanlar arsında hızla yayılmıştır. Bu kabullenişte Şia’nın Emevi
düşmanlığını ve Ehl-i Beyt sevgisini ön plana çıkarması çok etkili olmuştur.
İşte bu dönemde İslam’la tanışan Türkler de Emevilere olan tepkilerinden dolayı
Şia’ya yaklaşmışlardır.
X. yüzyıla gelindiğinde Türk
boylarının büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiş olan İslamiyet, bu
toplumların hayat tarzlarını da yavaş yavaş değiştirmeye başlamıştı. Özellikle
Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türk boyları burada hem yeni vatanlarına hem
de yeni inanışlarına uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Bu uyum sürecinde özellikle
Horasan’dan gelen bazı tarikat dervişlerinin öğretileri ve söylemleri oldukça
etkili olmuştur.
Özellikle Şah İsmail ile birlikte
Safevilerin Anadolu’daki yarı göçebe Türkmen gruplar üzerindeki etkisi
hissedilir şekilde artmıştı. Bunda yerleşik hayata tam olarak geçememenin
verdiği rahatsızlığa, içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik birtakım sıkıntıların
da eklenmesiyle iyice bunalan Anadolu’daki Türkmen topluluklara gönderilen
Safevi halifelerinin etkisi büyüktür.
Horasan erenlerinin öğretileri ve
Safevi halifelerinin propagandaları neticesinde medreselerde verilen kitabi
İslam anlayışını anlamakta ve uygulamakta sıkıntı çeken Anadolu’daki yarı
göçebe Türkmenler, eski inançlarıyla İslam’ı kaynaştırarak, yaygın Sünni
İslam’a alternatif olarak Safevi Şia’sının da izlerini taşıyan yeni bir İslam
anlayışı ortaya çıkardılar. Anadolu’da hızla yayılan bu yeni anlayış, taşıdığı
Safevi izlerinden dolayı Osmanlı idaresini rahatsız etmiş ve bunlara karşı bazı
tedbirler alınmıştır. Osmanlı idaresi tarafından Kızılbaş diye adlandırılan bu
zümrenin Safevilerle olan ilişkisini kesmek ve ülkedeki yayılmasını önlemek
için bunların kâfir olduğuna, malları ve canlarının helal olduğuna dair birçok
fetva yayınlanmıştır. Uygulanan bu politika günümüze kadar etkisini
sürdürmüştür. Bu sebepten dolayı Aleviler, halen Kızılbaş adını kullanmaktan
rahatsızlık ve tedirginlik duymaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu safhasında ve sonrasında omuz omuza
mücadele veren Sünni ve Alevi topluluklar arasında geçmişte siyasi ve politik
sebeplerden ötürü atılan ayrılık tohumları maalesef hala meyvelerini vermeye
devam etmektedir. Bazen bilgisizlikten bazense toplumu karıştırmak isteyen
çevrelerin kasıtlı söylem ve fiillerinden dolayı istenmeyen olaylar yaşanabilmektedir.
Halbuki temelde aynı inanç esaslarını kabul edip, aynı kutsala inanan, aynı
kökten gelen bu insanların pratikteki farklılıklarının olması hayatın doğal bir
sonucudur. Bizlerin bu çalışmayı yapmaktaki temel amacı gerek Alevi gerekse
Sünni çevrelerin konuyu daha açık ve net bir şekilde anlayabilmesine yardımcı
olmaktır. Konuyla ilgili birçok kaynak olmasına rağmen yaşanan bilgi
kirliliğinin önüne geçmek için bu kitapta elimizden geldiğince yorum yapmamaya
gayret edeceğiz. Konuyla ilgili tüm verileri sunduktan sonra kararı okuyucuya
bırakmanın en doğrusu olduğu düşüncesindeyiz