III. International Gelenekten Geleceğe Scientific Studies Congressenekten , Samarqand, Uzbekistan, 10 - 13 April 2025, pp.252-271, (Full Text)
Environment is the physical, social, economic and cultural environment where living beings
exist throughout their lives, maintain their relationships and interact. The most important
condition for living beings to be able to live healthily is a healthy environment, in other words,
a suitable environment for living. The existence of a suitable environment for living will be
possible with sensitive and principled behaviors of sensitive people towards the environment in
which they live. Especially starting from the 16th century, the population growth experienced
after the industrial revolution has also led to an increase in people's basic needs. The
technological developments experienced have increased the mass production in agriculture and
industry and the consumption rate of natural resources. This situation has caused environmental
problems as people have misused and polluted the environment, which they see as an endless
natural resource. For this reason, environmental problems have become a problem that all states
attach more importance to and attract more attention every passing day. Developed or
developing states that focus on production are trying to create a directly proportional balance
between the environment and development without compromising economic growth and are
producing new environmental policies to prevent these problems. One of these policies is
sustainable development, which aims to transfer natural resources to future generations without
completely depleting them. In this context, the natural and cultural resources that the current
population uses to meet their economic, social and communal needs should be used more
devotedly, carefully and with care, considering future generations and their needs. Thus, the
importance of the inseparable nature of development and the environment will gain continuity,
and this will only be possible with the existence of people who are sensitive to the environment.
The Recycling Participation Fee (RPF) was originally born with the Environmental Law No.
2872. The main purpose of the Environmental Law is to ensure that the environment, which all
living beings own, is protected in line with the principles of sustainable environment and
sustainable development. The law also distinguishes environmental wastes. Environmental
wastes; such as waste, solid waste, domestic solid waste, wastewater, hazardous waste and
chemicals, threaten the lives of all living beings, and in addition to these, everything from the
quality of the air to the smell of the air, from the electromagnetic field to non-ionizing radiation
is considered as waste.This study examines the impact of RPF applications in Türkiye on environmental sustainability
by addressing both legal and business dimensions. In the study, the position of RPF in the
legislation, the responsibilities of businesses and the processes related to the application are presented in detail. In addition, RPF calculations were made on a sample business and how
these calculations will be accounted for by businesses was stated. In addition, the difficulties
encountered by businesses in the process of adapting to RPF and the solution suggestions for
these difficulties were discussed. The research findings show that RPF applications create
significant financial liabilities for businesses, but can also make significant contributions to
environmental sustainability in the long term. It shows that effective and efficient
implementation of recycling processes will significantly reduce waste quantities and optimize
the use of natural resources. However, in order for businesses to fully comply with RPF, the
legislation needs to be made simpler and more applicable, control mechanisms need to be
strengthened and incentive systems need to be developed. In this context, it is critical that
businesses are supported and made aware of RPF so that it can be a successful environmental
policy tool.
Çevre; canlı varlıkların hayatları boyunca var oldukları, ilişkilerini sürdürdükleri, etkileşim
içerisinde oldukları fiziki, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamlardır. Canlı varlıkların sağlıklı
bir şekilde yaşam sürdürülebilmelerinin en önemli koşulu ise sağlıklı diğer biri ifade ile
yaşamaya elverişli bir çevredir. Yaşamaya elverişli bir çevrenin varlığı ise duyarlı insanların
hayatlarını sürdürdükleri çevreye karşı hassas ve buna bağlı olarak ilkesel davranışları ile
mümkün olacaktır. Özellikle 16. yüzyıldan başlayarak sanayi devriminin ardından yaşanan
nüfus artışları, insanların temel ihtiyaçlarında da artışa yol açmıştır. Yaşanan teknolojik
gelişmeler ise tarımda ve sanayide kitlesel üretimi ve beraberinde doğal kaynakların tüketim
hızını daha da artırmıştır. Bu durum insanların sanki sonu olmayan bir doğal kaynak olarak
gördüğü çevreyi, çok hor kullanıp kirletmesiyle birlikte çevre sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Bu
nedenle çevre sorunları, bütün devletlerin her geçen gün daha çok önem verdikleri ve
dikkatlerini çeken bir sorun haline gelmiştir. Üretime ağırlık veren gelişmiş ya da gelişmekte
olan devletler ise ekonomik büyümeden taviz vermeden çevre ile kalkınma arasında doğru
orantılı bir denge oluşturmaya çalışmakta ve bu sorunların önlenmesi için yeni çevresel
politikalar üretmektedir. Geliştirilen bu politikalardan biri de doğal kaynakları tamamen
tüketmeden gelecek kuşaklara aktarılmasını amaçlayan sürdürülebilir kalkınmadır. Bu
çerçevede; hali hazırdaki nüfusun ekonomik, sosyal ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla kullandıkları doğal ve kültürel kaynakların gelecek kuşakları da düşünerek ve onların
da ihtiyaçlarını göz önünde bulundurularak daha özverili, dikkatli ve özen göstererek
kullanması gerekmektedir. Böylece kalkınma ve çevrenin ayrılmazlığının önemi süreklilik
kazanacak, bu durum ise sadece ve sadece çevreye duyarlı insanların varlığı ile mümkün
olacaktır. Geri Kazanım Katılım Payı (GEKAP) esas olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu ile
doğmuştur. Çevre Kanunu’nun temel amacı bütün canlıların sahibi olduğu çevrenin,
sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını
sağlayabilmektedir. Söz konusu kanunda ayrıca çevresel atıkların da ayrımı yapılmıştır.
Çevresel atıklar; atık, katı atık, evsel katı atık, atık su, tehlikeli atık ve kimyasallar gibi bütün
canlı varlıkların yaşamlarını tehdit etmekte bunlara ek olarak havanın kalitesinden havanın
kokusuna, elektromanyetik alandan iyonlaştırıcı olmayan radyasyona kadar her şeyi atık olarak
ele almıştır.
Bu çalışma, Türkiye'deki GEKAP uygulamalarını hem yasal hem de işletme boyutuyla ele
alarak çevresel sürdürülebilirliğe etkisini incelemektedir. Çalışmada, GEKAP’ın mevzuattaki sunulmuştur. Ayrıca, örnek bir işletme üzerinden GEKAP hesaplamaları yapılmış ve işletmeler
tarafından bu hesaplamaların nasıl muhasebeleştireceği ifade edilmiştir. Ayrıca işletmelerin
GEKAP’a uyum sürecinde karşılaştıkları zorluklar ve bu zorluklara çözüm önerileri de
tartışılmıştır. Araştırma bulguları, GEKAP uygulamalarının işletmeler açısından önemli
finansal yükümlülükler doğurduğunu ancak uzun vadede çevresel sürdürülebilirliğe de önemli
katkılar sunabileceğini göstermektedir. Geri kazanım süreçlerinin etkili ve etkin bir şekilde
uygulanmasının, atık miktarlarını önemli ölçüde azaltacağını ve doğal kaynakların da
kullanımının en iyi duruma gelebileceğini göstermektedir. Ancak, işletmelerin GEKAP’a tam
uyum sağlayabilmesi için mevzuatın daha sade ve uygulanabilir hale getirilmesi, denetim
mekanizmalarının güçlendirilmesi ve teşvik sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu
doğrultuda, GEKAP’ın başarılı bir çevre politikası aracı olabilmesi için işletmelerin de
desteklenmesi ve bilinçlendirilmesi kritik önem taşımaktadır.