This study examines the records on earthquakes in the last 500 years (245-744 AH) of Ibn Kathir's al- Bidāyah wa'n-Nihāyah fi't-Tarih, one of the most important representatives of Islamic historiography. In fact, it can be argued that earthquakes affect all humanity directly or indirectly. In particular, settlements on fault lines, which are called earthquake zones and are prone to fracture, are more affected by this devastating natural disaster. For this reason, history books, which claim to transmit the common experience of humanity to future generations, also provide records of earthquakes. Ibn Kathir, one of the most important historians who lived in the Middle Ages, wrote a history of the world that became famous as al-Bidāyah wa'n-Nihayyah. Although the author of the work seems to have preferred a narrative centered on political history, he did not refrain from giving information about earthquakes that deeply affected the society. Without falling into anachronism and taking into account the conditions of the fourteenth century when Ibn Kathir lived, it can be said that his records can be utilized in different ways.
Bu çalışmada İslam tarihçiliğinin mühim temsilcilerinden sayılan İbn Kesir’in el-Bidâye ve’n-Nihâye fi’t-Tarih adlı eserinin son 500 yıllık zaman diliminde (Hicri 245-744) depreme dair sunulan kayıtlar incelenmektedir. Esasen depremin doğrudan ya da dolaylı olarak tüm insanlığı etkilediği ileri sürülebilir. Bilhassa deprem kuşağı adı verilen ve kırılmaya müsait fay hatları üzerindeki yerleşim yerleri bu yıkıcı doğal afetten daha çok etkilenir. Bu nedenle insanlığın ortak tecrübesini gelecek nesillere aktarma iddiası taşıyan tarih kitaplarının da depremlere dair kayıtlar sunduğu görülmektedir. Orta Çağ’da yaşamış mühim tarihçilerden biri olan İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihaye adıyla şöhret bulan bir dünya tarihi kaleme almıştır. Eserin müellifi, her ne kadar siyasi tarih merkezli bir anlatım tercih etmiş görünse de toplumu derinden etkileyen depremlere dair malumat vermekten de geri durmamıştır. Anakronizme düşmeden ve İbn Kesir’in yaşadığı XIV. Yüzyıl şartları hesaba katılarak yapılacak bir değerlendirmede, onun sunduğu kayıtlardan farklı şekillerde yararlanılabileceği söylenebilir.